DOLAR

40,2605$% 0.13

EURO

46,7434% 0.12

STERLİN

53,9764£% 0.26

GRAM ALTIN

4.321,42%0,57

BİST100

10.219,48%-0,06

BİTCOİN

4784426฿%1.68037

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 31°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • 22/07/2025
  • Güncel
  • Türkiye’de Sözde Solculuk, Sol Siyaset, Sol Örgütlenme “Cehaletinin” Alevilik Üzerine Etkileri

Türkiye’de Sözde Solculuk, Sol Siyaset, Sol Örgütlenme “Cehaletinin” Alevilik Üzerine Etkileri

Türkiye’de solculuk, sol siyaset ve sol örgütlenmeler, 1950’li yıllardan itibaren önemli bir sosyo-politik hareket olarak dikkat çekmiştir.

Sol hareketler, sınıf mücadelesi ve ekonomik eşitsizliklere vurgu yaparken, Alevilik gibi dini-sosyal grupların da bu hareketlerin içinde yer aldığı gözlemlenmiştir. Bu incelemede, Türkiye’deki sol hareketlerin evrimini tarihsel bir perspektifte değerlendirirken, Aleviliğin bu süreçte bazı bilinçli/güdümlü ve/veya bilinçsiz kişilerce din kisvesine sokularak nasıl haksız eleştirilere maruz kaldığını analiz edeceğiz. Aynı zamanda, bu dönemde sol örgütlenme pratiklerinin Türkiye’nin sosyal yapısı üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu ve Alevi toplumunun bu hareketlerle nasıl bir etkileşim içinde olduğunu tartışacağız.

Türkiye’de Solculuk ve Siyasi Dinamikler (1950-1980)

1950’li yıllar, Türkiye’de çok partili hayata geçişin ve siyasal alanda yeni dinamiklerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Solculuk, bu yıllarda işçi haklarını, adil gelir dağılımını ve toplumsal eşitliği savunan bir ideolojik pozisyon olarak şekillenmeye başlamıştır. Bu dönemde Marksist ve sosyalist söylemler Türkiye’de akademik ve entelektüel çevrelerde yayılmaya başlamış; özellikle kentleşme, sanayileşme ve modernleşme süreçlerinin hızlanmasıyla birlikte sol fikirler işçi sınıfı hareketleri içinde de yer bulmuştur.

Bu dönemde sol örgütlenmenin gelişiminde, sınıf bilinci ve proletarya diktatörlüğü gibi Marksist kavramlar önemli bir rol oynamıştır. Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) 1961 yılında kurulması, sol ideolojinin siyasal temsilini güçlendirmiştir. TİP’in meclise girmesi, solun meşrulaşması açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak bu gelişmeler, Türkiye’nin iç dinamikleri ve uluslararası Soğuk Savaş dengeleri içerisinde büyük bir dirençle karşılaşmıştır. Türkiye’de sol örgütlenmenin radikalleşmesi ve devletin baskı politikaları, bu hareketin zamanla yasa dışı örgütlenmelerin içinde yer almasına neden olmuştur. Bunun başarılamadığı noktalarda da güdümlü aktörlerle bu sağlanmıştır. Bu bağlamda, haklı bazı istisnalarla birlikte “sivil itaatsizlik” ve “devrimci şiddet” gibi teorik tartışmalar sol hareketler içinde öne çıkmıştır.

Alevilik ve Sol Siyaset Arasındaki Etkileşim

Alevilik, tarihsel olarak kimilerince Türkiye’deki heterodoks İslami anlayışlardan biri olarak şekillenmiş; ezilen, dışlanan ve marjinalize edilen gruplar arasında yer almıştır. (Bu yazının konusu olmamakla beraber, Alevilik elbette bundan daha derin bir tarih ve içeriye sahiptir.) Bu durum, Alevilerin zamanla sol hareketlerle yakın bir ilişki kurmasına yol açmıştır. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Aleviler, sınıfsal ve ekonomik eşitsizliklere karşı sol siyasetin sunduğu adalet ve özgürlük vaadine yakınlık duymuştur. Sosyolojik olarak, Alevilik ile sol hareketler arasında bir tür “protest” kimlik birlikteliği gelişmiştir. Alevilik, tarih boyunca merkez-çevre çatışmasında çevrede kalan bir yapı olmuştur; bu nedenle, sol siyasetin anti-otoriter ve sömürücü merkez karşıtı söylemleri, Aleviler için çekici hale gelmiştir.

Bu dönemde sol örgütlerin Alevi toplumunu kapsayıcı politikalar izlemesi, Aleviliğin de sol hareketlerde önemli bir yer edinmesini sağlamıştır. Aleviler, sol örgütler içinde aktif bir şekilde yer almış ve bu örgütlerin sınıfsal mücadelesine destek vermiştir. Bununla birlikte, Alevilik içindeki eşitlikçi ve komünal değerler, sol ideolojiyle uyumlu bir felsefi zeminde birleşmiştir. Bu bağlamda, Alevi toplumunun kültürel yapısındaki dayanışmacı ve kolektif değerler, sosyalist ideolojilerle örtüşmüş ve Aleviler arasında sol düşüncenin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Yani solun bir kitle kazanmasında önemli bir etken ve sinerji yaratmıştır.

Psikolojik ve Felsefi Perspektifler

Psikolojik açıdan bakıldığında, Alevi toplumunun tarihsel olarak maruz kaldığı dışlanma ve ayrımcılık, toplumsal aidiyet ve kimlik arayışlarını etkileyen faktörlerden biridir. Sol hareketlerin sunduğu eşitlikçi ve özgürlükçü değerler, Alevilerin psikolojik açıdan bu hareketlere yönelmesinde önemli bir rol oynamıştır. Alevi toplumu, dışlanmışlık ve ötekilik deneyimini, sol hareketlerin sunduğu kapsayıcı kimlik siyasetinde çözülme arayışına girmiştir.

Felsefi anlamda ise, Marksist materyalizm ile Aleviliğin mistik ve heterodoks inançları arasında bazı örtüşmeler dikkat çeker. Marksist düşüncede toplumsal adalet ve eşitlik ilkeleri, Aleviliğin de komünal değerleri ile bir paralellik arz eder. Alevilikteki “yol” anlayışı, bireylerin toplumsal sorumluluklarıyla özdeşleştirilen bir etik felsefe barındırır; bu, sol hareketlerin de kolektivist yapısıyla örtüşmektedir. Ancak bu etkileşim, bazı kesimlerde Aleviliğin dinsel kimliğinin zamanla sol siyasetin etkisi altında sekülerleşmesine de yol açmıştır. Bu durum, Alevilik içinde içsel bir kimlik çatışmasını beraberinde getirmiştir. Tam da bu noktada bilinçli ve/veya bilinçsiz, güdümlü veya cahil kişilerin yaklaşımlarıyla Alevilik, sığ dinsel görüşlerle aynı kefeye konularak eleştirilmiş ve basite indirgenmeye çalışılmıştır. Alevi kültürü/Alevilik sola hayat verirken bu bağlamda “sol” Alevileri sığlaştıran ötekileştiren yeni bir kimliğe bürünmüştür/evrilmiştir. Elbette Alevileri sırlaştıran, köklerinden ve solu var eden değerlere sahip özünden uzaklaştıran sözde aydınlar, slogan sahipleri, uzun vadede “sol”a zarar vermiştir. Zira uzun vadede solun, sağ gibi güç elde etmek isteyen tipler tarafından ele geçirildiği özellikle yönetim kademelerinin sığlaştığı çok net bir şekilde görülmüştür. günümüzde Türkiye’nin tamamında yapılacak incelemelerde görüleceği gibi parti içi güç savaşları dışında partiyi tanımlayan hiçbir ifade kalmamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan süreçte gerçek anlamda oluşan solcu bilinç, artık sadece particilik sığlığında tabeladan ibarettir.

Sol Örgütlenme ve Aleviliğin Kurumsal Temsili

1960’lar ve 1970’ler boyunca, sol örgütlenmelerin Alevi toplumuna etkisi kurumsal düzeyde de hissedilmiştir. Birçok Alevi örgütü, sol siyasetle entegre olmuş ve bu hareketler içinde aktif bir şekilde yer almıştır. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, sol hareketlerin Türkiye genelinde geniş kitleleri mobilize ettiği dönemde, Alevi toplumu bu hareketlerin önemli bir bileşeni haline gelmiştir. Bu dönemde sol örgütlenmeler, Alevi toplumuna yönelik devletin baskıcı politikalarına karşı savunma hattı işlevi görmüştür. Ancak bu durum, 1980 darbesi sonrasında sol örgütlenmelerin tasfiyesi ve devletin baskıcı politikalarının yoğunlaşmasıyla kırılmıştır.

Hukuki Çerçeve ve Devletin Baskı Politikaları

Sol hareketlerin ve Aleviliğin devlet ile ilişkisi, hukuki düzeyde de önemli bir gerilim kaynağı olmuştur. Türkiye’deki laiklik anlayışı, Alevilerin taleplerini çoğu zaman karşılayamamış, bu durum Alevi toplumunun sol siyasetin dinsel özgürlükler ve eşitlik taleplerine yönelmesine yol açmıştır. Devletin 1980 sonrası artan baskıcı ve anti-komünist politikaları, sol hareketlerin marjinalize edilmesine ve sol örgütlenmelerin büyük ölçüde yeraltına çekilmesine neden olmuştur. Aynı zamanda Alevi toplumunun talepleri de devlet tarafından karşılanmamış, bu durum Alevilerin sol siyasetin etrafında bir kimlik politikası geliştirmesine neden olmuştur.

Bu süreçte, sol örgütlenmelerin de bir tür “kimlik siyaseti” geliştirdiği gözlemlenmiştir. Aleviler, bu siyasetin bir parçası olarak kendilerini sistem karşıtı bir direnişin içinde bulmuşlardır. Ancak bu durum, Alevi toplumunun kendi içindeki dini kimliği ve sekülerleşme arasındaki gerilimleri de derinleştirmiştir. Devletin merkezi otoritesine karşı geliştirilen bu sol söylem, bir yandan Aleviliği özgürleştiren bir unsur olurken, diğer yandan Alevi toplumunun sekülerleşme ve dinsel/inançsül kimlik arasında bölünmesine yol açmıştır.

Var Edenin Yok Edilişi! 

1950’lerden itibaren Türkiye’de gelişen sol hareketler, Alevi toplumuyla derin bir etkileşim içinde olmuştur. Sosyolojik olarak dışlanmış ve marjinalize edilmiş bir grup olan Aleviler, sol siyasetin eşitlikçi ve özgürlükçü değerlerine yakınlık duymuş ve bu hareketlerin önemli bir bileşeni haline gelmiştir. Sol hareketlerin Alevilik inancı üzerindeki etkileri, Alevilerin hem dini hem de seküler kimliğinde önemli dönüşümlere yol açmıştır. Yani sol Alevilikle beslenirken Alevileri, Alevi İnanç‘ından uzaklaştırıp sunumsal bir din haline veya bir yorum haline getirmiştir. Sol örgütlenmelerin devletle olan mücadelesi ve Alevilerin bu mücadeledeki yeri, Türkiye’deki toplumsal ve siyasal dinamiklerin anlaşılması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu süreç, aynı zamanda Alevi kimliğinin yeniden inşası ve Alevilerin Türkiye’nin modern siyasi yapısında nasıl bir yer edindiğini anlamamıza da yardımcı olmaktadır. 

Keza Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin temeli olan, inançsal ve kültürel yapı olan Alevilik, tarihsel olarak eşitlik, adalet ve insan sevgisi gibi temel değerleri savunur. Ancak bu yapı, sosyolojik açıdan Türkiye’de yeterince anlaşılmamış ve çeşitli siyasal ve ideolojik manipülasyonlara maruz kalmıştır. Özellikle Alevilik, İsmet İnönü gibi kişilerin de etkisiyle ulusal kimlik oluşturma sürecinde merkez dışı bir pozisyonda bırakılmış ve psikolojik olarak marjinalleşmenin etkilerini yaşamıştır.

Sosyolojik olarak, Alevilik ve benzeri azınlık gruplar, toplumsal marjinalleşmenin ve hegemonik güçlerin baskısı altında asimilasyon veya yok edilme tehlikesiyle yüzleşmiştir. Bu bağlamda, modern siyasette sol söylemlerle kendini tanıtan birçok oluşumun, özlerinde kolektivist dayanışmayı savunmaktan ziyade, yüzeysel ve pragmatik politikalar ürettiği gözlemlenmektedir. Bu partizan yapılar, Weber’in rasyonelleşme kavramıyla açıklanabilecek bir bürokratikleşme sürecine girerek, ideolojik ve ahlaki köklerinden kopmuş, sadece araçsal bir siyasetin basit aktörleri haline gelmiştir.

Sonuç olarak, toplumsal adaletin ve bireysel kimliklerin korunmasının psikolojik, felsefi ve sosyolojik dinamikleri doğru anlaşılmadıkça, ne Alevilik ne de benzeri kültürel miraslar gerçek anlamda yerini bulabilir.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

HIZLI YORUM YAP