Göç ve Kimlik: Almanya’da Bulaşıkçı Olan Türk Öğretmen Daha Mutlu
Göç, bireyin hayatında radikal değişimlere yol açan bir süreçtir.
Mikrofonlarımıza konuşan bir gurbetçinin deneyimi, bu değişimin ekonomik, psikolojik ve toplumsal boyutlarını derinlemesine anlamamıza olanak tanıyor. Türkiye’de öğretmenlik yapan, ancak Almanya’ya geldikten sonra bulaşıkçılık yaparak geçimini sağlayan bu vatandaş, “Almanya’da daha mutluyum” diyerek, emeğinin karşılığını bulduğu bir toplumda yaşamanın ona nasıl bir tatmin getirdiğini ifade ediyor.
Türkiye'deki mesleki konumuna rağmen Almanya'da farklı bir işte çalışıyor olmasının, mutluluğunu artırdığını belirtmesi, bireyin yaşam kalitesine dair algılarının yalnızca işin niteliğiyle değil, toplumsal değer ve kişisel tatminle de şekillendiğini gösteriyor. Bu gurbetçi, Türkiye'de toplumda saygı gören bir pozisyondayken, Almanya'da basit bir iş yapmasına rağmen kendini daha huzurlu ve değerli hissettiğini belirtiyor. Almanya'da çalışma hayatı bireylere yalnızca ekonomik getiri sağlamıyor, aynı zamanda onların psikolojik tatminini de destekliyor.
Emeğin Karşılığı: Kimlik ve Değer Algısı
Psikolog Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'ne göre, insanın temel ihtiyaçlarının başında saygı görme ve kendini gerçekleştirme gelir. Türkiye'deki öğretmenlik kariyerine rağmen, bu gurbetçinin Almanya'da daha düşük statülü bir işte çalışmayı seçmesi, Maslow’un teorisinde yer alan kendini gerçekleştirme ihtiyacını daha çok burada bulmasıyla açıklanabilir. Birey, aldığı ekonomik karşılığın ötesinde, toplumsal olarak da kabul görmek ve değerli hissetmek ister. Almanya'da iş bulma süreci bu kişi için daha tatmin edici olmuş ve bireyin kendi varlığını daha anlamlı kılmıştır.
Sosyolog Max Weber’in emek teorisi de bu deneyimi anlamamıza yardımcı olabilir. Weber, emeğin yalnızca ekonomik bir faaliyet olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir statü belirleyicisi olduğunu savunur. Türkiye'de öğretmenken Almanya'da bulaşıkçılık yapmayı kabul eden bu gurbetçi, Weber’in perspektifinden bakıldığında, toplumsal statünün yalnızca işin türüyle değil, o işin bir toplumda nasıl değer bulduğuyla da şekillendiğini gösteriyor. Türkiye’den Almanya’ya göç edenler, bazen sosyal statüde bir değişim yaşasalar da, toplumsal kabul ve adil ekonomik düzen içinde kendilerini daha değerli hissedebilirler.
Toplumsal Kabul ve Psikolojik Tatmin
Felsefeci Albert Camus’nun "insan, çalışarak kendini inşa eder" sözüne atıfta bulunacak olursak, bireyin yaptığı işin niteliğinden bağımsız olarak o işin toplumsal kabulü ve bireye sağladığı anlam, yaşam tatminini şekillendirir. Türkiye'de daha saygın bir mesleği geride bırakarak Almanya'da daha basit bir işe yönelmek, ilk bakışta bir gerileme gibi görünse de, bu vatandaşın yaşadığı tatmin, tam da bu çalışmanın ona verdiği anlam ve karşılıkla ilişkilidir. Almanya'daki çalışma koşulları ve toplumun emeğe verdiği değer, bireyin kendini daha huzurlu hissetmesine neden olmuştur. Almanya’da yaşam, bu kişi için yalnızca ekonomik bir refah değil, aynı zamanda toplumsal aidiyet ve kişisel değer algısını yeniden tanımlayan bir deneyim haline gelmiştir.
Sonuç olarak, göçmenlik hikayesi sadece bireyin ekonomik durumunu değiştirmez; kimliğini, toplumsal konumunu ve psikolojik tatminini yeniden inşa etmesine olanak tanır. Bu vatandaşın Türkiye'den Almanya'ya geçişi, toplumsal kabul ve bireyin kendi emeğine verdiği değer arasındaki karmaşık ilişkiyi ortaya koyuyor. Göç, bireyin kendini keşfetme ve tatmin bulma sürecinde önemli bir dönüm noktası olabilir.