40,2605$% 0.13
46,7434€% 0.12
53,9764£% 0.26
4.321,42%0,57
10.219,48%-0,06
4784426฿%1.68037
Ancak Türkiye’de, bu ideallerin taşıyıcısı olduğunu iddia edenler dahi, yüzeysel sloganlar ve karalama kampanyalarıyla yetinerek, kendilerini bu ideallerin mirasçısı sanma yanılsamasına kapılmıştır. Atatürk’ün partisi bile, bugün, onun derin felsefesine ve halkla kurduğu organik bağa yabancılaşmış durumdadır. Yalnızca rakiplerini küçümseyerek ya da sloganlarla kendini yücelterek hakikatin ve halkın yanında olduğunu zannetmek, en büyük aldanışlardan biridir. Bu durum, yalnızca toplumu değil, aynı zamanda kendini de aldatmanın ve çürümenin bir tezahürüdür.
Asıl trajedi, bu ideolojik sapmanın, halkın kolektif bilincini ve dayanışma duygusunu zayıflatmasıdır. Gerçek sosyalizm ve Atatürkçülük, insanı ve onun değerini merkeze alan, bireyin ve toplumun sömürülmesine karşı çıkan bir yapıdadır. Bugün bu idealleri basite indirgeyerek, içini boşaltarak sürdürülen bu anlayış, yalnızca halkın değil, kendi tarihsel mirasının da istismar edilmesinden başka bir şey değildir. Sömürü düzeninin en sinsi biçimlerinden biri de, ideolojik iddialar altında, insanlara ve onların değerlerine yabancılaşmaktır.
Slogancılık Kıskacında Türkiye: Sol, Sağ ve Toplumsal Çürüme!
Türkiye’nin özellikle son 20 yıllık süreci, yalnızca iktidar kaynaklı bir yozlaşmanın değil, muhalefet cephesinin de aynı derecede yüzeysellik ve çürüme girdabında kaybolduğunu göstermektedir. Sol, sosyalist ve Atatürkçü çevreler dahil olmak üzere, kendini eleştirel mantıkta ve ilerici olarak konumlandıran birçok gazete ve medya kuruluşu, toplumun örgütlenmesine engel olan sloganvari söylemleri ve yüzeysel eleştirileriyle çürümenin farklı bir cephesini oluşturmaktadır. Öyle ki, sadece iktidarın yanlışlarını eleştirme üzerinden bir başarı hikayesi yazma çabası, muhalefeti eleştirel düşünceden uzaklaştırarak bir tür kısır döngüye hapsetmiştir. Sağ ve sol kanatlar, birbirlerini “alçaklıkla” itham eden söylemleriyle aslında aynı sömürü düzeninin farklı yüzlerini teşkil etmektedir.
Bu yazıda, sloganlarla yönetilen, sorgulamadan uzak, birbirine düşman iki toplumsal kesim yaratmaya dayalı bu düzenin kökenleri incelenecek, sol ve sağ eksenli çürümenin toplumun örgütlenme kapasitesine ve insanlık değerlerine nasıl zarar verdiği değerlendirilecektir.
Solun Yüzeyselleşmesi ve Örgütsüzlük
Sol ve sosyalist çevrelerin tarihsel olarak toplum örgütlenmesinde önemli bir rol oynadığı bilinse de, günümüz Türkiye’sinde bu çevrelerin büyük bir kısmı bu misyonlarından uzaklaşmış durumdadır. Atatürkçü ve sosyalist gazete ve dergiler, çoğu zaman iktidarın “sözde büyük yanlışlarını” ifşa etmekten öteye geçemeyen, eleştiriyi sadece bir “haz” haline getiren bir retorik içinde sıkışmıştır. Bu bir tarafıyla da iktidar tarafında olanların taraftarlarının korkuyla iktidara daha fazla bağlanmasına sebebiyet vermektedir. Çünkü halk,“ sunumsal bir gerçeklik de olsa” muhalefetin güçsüz iktidarınsa acımasız olduğunu bu şekilde anlamıştır.
• Slogancılık ve Yüzeysel Eleştiri: Bu çevrelerde sıkça görülen bir durum, toplumun gerçek sorunlarına odaklanmaktan ziyade, iktidar karşıtı basit sloganların arkasına sığınılmasıdır. “Tayyip gitsin, her şey düzelir” türü sığ yaklaşımlar, muhalefetin, kendi alternatifini yaratma sorumluluğunu üstlenmesine engel olmaktadır.
• Örgütlenme Zafiyeti: İktidarı eleştirmenin ötesine geçemeyen sol, toplumu birleştirici bir dil ve eylem pratiği geliştirememekte, aksine, bireylerin örgütlenme kapasitesini zayıflatmaktadır. Sosyalist hareketin köklerinde yatan dayanışma ve birlikte hareket etme fikri, bugün yerini bireysel popülizme ve söylemsel hazza bırakmıştır.
• Karşı Tarafın Alçaklığına Odaklanma: Sol medya, çoğu zaman sağ ve muhafazakâr kesimi “alçaklık” ve “sığlık” üzerinden eleştirirken, bu söylemin kendisinin de sığ bir eleştiri haline geldiğini fark edememektedir. Bu, sadece bir kutuplaşma yaratmakla kalmayıp, solun kendi içindeki çelişkilerini görmesine de engel olmaktadır.
Sağ Kanadın Yüzeyselliği ve Sömürü Mekanizması
Sağ-muhafazakâr kesim, sloganlar ve hamasetin toplumu manipüle etmek için en çok kullanıldığı alanlardan biridir. Türkiye’de sağ siyaset, din ve milliyetçilik üzerinden bir söylem inşa ederek toplumsal örgütlenmenin önünü kesmiş, bireylerin toplumsal sorunlar karşısında pasifleşmesini sağlamıştır.
• Sloganik Milliyetçilik ve Dini Söylem: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” gibi hamasi sloganlar, toplumu düşünsel olarak felç eden bir işlev görmüştür. Bu sloganlar, toplumsal sorunları tartışmayı imkânsız hale getirirken, bireylerin eleştirel düşünme kapasitesini zayıflatmaktadır.
• Kutuplaştırıcı Söylemler: Sağ siyaset, toplumu “biz” ve “onlar” üzerinden ikiye bölen, kutuplaştırıcı bir söylem benimseyerek, kendi tabanını konsolide ederken, toplumsal dayanışmayı ortadan kaldırmıştır.
Sol ve Sağ Söylemin Ortaklığı: Sömürü Düzeni
Sol ve sağ söylemler, yüzeysel eleştiriler ve sloganlara dayalı bir siyaset anlayışı üzerinden birbirini beslemektedir. İki taraf da toplumu birleştirme, ortak değerler etrafında buluşturma ve örgütlenme kapasitesini artırma sorumluluğunu yerine getirmekten uzaktır.
• Birbirini Besleyen Kutuplaşma: Solun, sağın basitliğini ve alçaklığını sürekli vurgulaması, sağın ise solu “din düşmanı” ya da “elitist” olarak damgalaması, birbirini besleyen bir kısır döngü yaratmaktadır. Bu döngü, her iki tarafın da kendi tabanlarını radikalleştirmesine ve toplumun ortak bir noktada buluşmasını engellemektedir.
• Toplumun Örgütsüzlüğü: Sağ ve sol söylemler, toplumun örgütlenmesini engelleyen birer araç haline gelmiştir. Sağ, bireyleri dini ve milliyetçi söylemlerle pasifleştirirken, sol ise yüzeysel eleştiriler ve söylemsel üstünlük çabasıyla hareketsiz bir taban yaratmaktadır.
İnsanlık Değerlerinin Kaybı
Sol ve sağ arasındaki bu kutuplaşma, insanlık değerlerinin aşınmasına yol açmıştır. Toplumun en temel insani refleksleri bile sloganlarla gölgelenmiş, empati ve dayanışma duyguları zayıflamıştır.
• Otel Yangını Örneği: Yakın zamanda yaşanan otel yangını faciası, toplumun bu duyarsızlığını ve örgütsüzlüğünü en açık şekilde ortaya koymuştur. Yangın sonrasında eğlencenin kaldığı yerden devam etmesi, toplumsal değerlerin ne kadar çürüdüğünü göstermektedir. Bu durum, sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumsal kurumların da sorumluluklarını yerine getiremediğini ortaya koymaktadır.
Çözüm Önerileri
Türkiye’nin çürüme ve kutuplaşma girdabından çıkabilmesi için, sol ve sağ siyasetin ötesine geçen bir anlayışa ihtiyaç vardır.
1. Toplumun Ortak Değerlerini Öne Çıkarmak: Kutuplaştırıcı söylemler yerine, dayanışma, empati ve adalet gibi ortak değerler üzerinden bir toplumsal uzlaşma sağlanmalıdır.
2. Eleştirel Düşünceyi Teşvik Eden Eğitim: Eğitim sistemi, bireyleri sorgulayan, eleştiren ve çözüm üreten bireyler haline getirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
3. Örgütlenme ve Dayanışma Kültürünü Geliştirmek: Sol ve sağ söylemlerin ötesine geçerek, toplumu birleştiren sivil örgütlenmeler teşvik edilmelidir.
ABD Uşaklığı Particiliğe Karşı Halk
Türkiye’nin son 20 yıllık süreci, sol ve sağ söylemler arasındaki kutuplaşmanın toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini açıkça göstermektedir. Slogancılık ve yüzeysellik, hem solun hem de sağın ortak özelliği haline gelmiş, toplumsal örgütlenme ve dayanışma kapasitesini zayıflatmıştır. Sağ ve solun bu çürüme girdabından çıkabilmesi, ancak yüzeysel söylemlerden uzaklaşarak toplumun gerçek sorunlarına odaklanmasıyla mümkündür. İnsanlık değerlerinin yeniden inşa edilmesi, örgütlenme ve dayanışma kültürünün güçlendirilmesiyle bu süreç tersine çevrilebilir. Ancak bu, her şeyden önce eleştirel bir yüzleşmeyi ve samimi bir hesaplaşmayı gerektirir.