40,2605$% 0.13
46,7434€% 0.12
53,9764£% 0.26
4.321,42%0,57
10.219,48%-0,06
4784426฿%1.68037
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, devrimci bir lider olarak, yeni bir devlet inşa ederken geçmişe dayalı köklü reformlar gerçekleştirdi. Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden ders alarak, Batı’nın çağdaş uygulamalarını ve Türk tarihinin güçlü devlet geleneklerini harmanlayarak yenilikçi bir yaklaşım sergiledi. Türkiye’nin modernleşme sürecinde hukuk, eğitim, ekonomi ve sosyal yapıyı köklü şekilde değiştirdi. Laiklik, akılcılık ve halk egemenliği gibi ilkeler, onun devrimci duruşunun temelini oluşturdu. Ancak günümüzde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Atatürk’ün kurucu mirasına sadık kalmak bir yana, “normalleşme” adı altında AKP’nin baskıcı politikalarını ve otoriter yönetim tarzını meşrulaştıran bir yaklaşıma yönelmekle eleştirilmektedir. Bu durum, birçok kesim tarafından Atatürk’ün çizgisinden sapma olarak değerlendirilmekte ve AKP’nin iktidarını daha da güçlendiren bir siyasi manevra olarak yorumlanmaktadır.
Atatürk’ün Devrimci Duruşu: Geçmişten Geleceğe Bir Model
Atatürk, devrimci vizyonuyla sadece bir kurtuluş savaşı lideri değil, aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal ve siyasal yapısını kökten değiştiren bir reformcuydu. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte devletin temelini laiklik ve hukukun üstünlüğü üzerine kurdu. Batı’nın bilimsel ve teknolojik ilerlemelerini örnek alırken, Türk tarihinin değerlerini de unutmayan Atatürk, modern bir ulus-devlet inşa etmek amacıyla devrimleri hayata geçirdi. Türk Medeni Kanunu’nun kabulü, harf devrimi, kadın haklarının genişletilmesi ve eğitim reformları, toplumun köklü şekilde yeniden yapılandırılmasını sağlayan adımlardı. Bu süreçte, yenilikçilik ve akılcılık, devrimci duruşunun temel taşlarıydı.
Atatürk, toplumsal ve siyasal yapıyı değiştirmekle kalmayıp, çağdaş Türkiye’nin ilerlemesi için bireylerin özgürleşmesi, eğitimde ilerleme ve toplumsal adalet gibi hedefler belirlemişti. Otoriter bir rejime, gericiliğe ve halkın özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşıydı. Ancak günümüz Türkiye’sinde CHP’nin uyguladığı politikalar, Atatürk’ün bu ilkelerinden uzaklaşan bir çizgiye kayıyor.
CHP’nin “Normalleşme” Süreci: Atatürkçü Mirasın Terk Edilişi mi?
CHP, Türkiye’nin modernleşme sürecinde başrol oynayan bir parti olarak, uzun yıllar boyunca Atatürk’ün devrimci çizgisini savunmuş, laiklik, demokrasi ve sosyal adalet ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Ancak, son dönemde partinin izlediği politikalar, bu temel ilkelerle çelişen bir rotaya evrildiği yönünde eleştirilere neden olmaktadır. “Normalleşme” adı altında yürütülen bu yeni politik çizgi, AKP’nin baskıcı ve otoriter politikalarının bir anlamda meşrulaştırılmasına katkıda bulunuyor gibi görünmektedir.
CHP’nin son yıllardaki politikaları, AKP’nin toplumu muhafazakarlaştıran ve otoriterleşen yönetim anlayışına karşı ciddi bir muhalefet üretmekten uzak. Aksine, parti, “normalleşme” adı altında, AKP’nin otoriter yönetimini kabul edilebilir ve meşru bir siyasal düzen olarak sunmaya başlamış gibi görünüyor. Bu durum, hem CHP tabanında hem de geniş kamuoyunda hayal kırıklığı yaratmakta.
1. AKP’nin Politikalarının Normalleştirilmesi
CHP, özellikle 2019 yerel seçimleri sonrasında, AKP’nin uzun yıllar süren iktidar dönemindeki uygulamalarına daha yumuşak bir yaklaşım sergilemeye başladı. Kimi eleştirmenler, CHP’nin AKP’nin baskıcı politikalarını eleştirirken, aynı zamanda bu politikaları “normalleşme” adı altında meşrulaştırdığını savunmaktadır. Özellikle toplumsal muhalefetin zayıflaması ve CHP’nin bu muhalefeti örgütleyememesi, AKP iktidarının daha da güçlenmesine yol açtı.
Özellikle basın özgürlüğünün kısıtlanması, yargı bağımsızlığının zedelenmesi, insan hakları ihlalleri ve siyasal baskılar gibi alanlarda CHP’nin daha sert ve devrimci bir tavır alması beklenirken, parti yönetiminin bu konularda yetersiz kaldığı gözlemlenmektedir. Bu süreç, Atatürk’ün devrimci vizyonuna aykırı olarak, toplumsal adaletin ve özgürlüklerin gerilediği bir dönemi normalleştiren bir siyaset anlayışının hâkim olduğunu düşündürmektedir.
2. Muhalefetin Zayıflaması
Atatürkçü devrimci duruşun en önemli özelliklerinden biri, mevcut yapıyı dönüştürme iradesidir. Ancak CHP, AKP iktidarının siyasal ve toplumsal yapıyı dönüştüren sert politikalarına karşı bu devrimci refleksi gösterememektedir. Parti yönetimi, bu süreci “toplumsal barış” ve “normalleşme” olarak tanımlarken, aslında toplumsal muhalefeti zayıflatan bir duruş sergiliyor. CHP’nin devrimci karakterinden uzaklaşması, AKP’nin daha uzun süre iktidarda kalmasını sağlayacak bir zemin yaratmaktadır.
CHP’nin Bu Politikaları Bilinçli Bir Müdahale mi?
CHP’nin izlediği bu “normalleşme” politikasının, AKP’nin uzun yıllar boyunca iktidarda kalmasını sağlayacak bilinçli bir strateji olup olmadığı tartışma konusu. CHP, Türkiye siyasetinde geniş bir tabana hitap etmeye çalışırken, AKP’nin siyasi zeminini normalleştirmekle eleştirilmektedir. Özellikle CHP’nin, AKP’nin baskıcı yönetim tarzını ve otoriterleşme eğilimlerini yeterince sert biçimde eleştirememesi, CHP’nin AKP iktidarını bilinçli olarak meşrulaştırdığı yönündeki iddiaları güçlendirmektedir.
Atatürk’ün devrimci ilkelerinden saparak daha pragmatik bir siyaset izleyen CHP, aslında Türkiye’deki toplumsal kutuplaşmayı azaltmak adına AKP’nin otoriter politikalarına karşı sessiz kalmayı tercih etmiş olabilir. Ancak bu strateji, uzun vadede CHP’nin ideolojik kimliğine zarar veriyor ve Atatürkçü çizgiden sapmasına yol açıyor.
Sonuç: Bir Hezimet mi?
CHP’nin “normalleşme” süreci, Atatürkçü devrimci duruşun terk edilmesi anlamına mı geliyor? Görünüşe göre evet. Atatürk’ün radikal yenilikçi ve reformist vizyonu, günümüz CHP’sinde yerini AKP’nin otoriter politikalarını kabullenmeye yönelik bir tavra bırakmış durumda. Bu, sadece CHP’nin kendi içinde bir hezimet değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik ve laik yapısını savunan kitleler için de bir hayal kırıklığıdır. CHP’nin bu çizgide devam etmesi, Türkiye’nin geleceğinde daha otoriter bir yönetimin kalıcı hale gelmesine katkıda bulunabilir.
Atatürk’ün devrimci mirası, baskılara karşı durmak ve her türlü otoriterleşme eğilimine karşı halkın haklarını savunmak üzerine kuruludur. CHP’nin bu mirasa sahip çıkması, Türkiye’nin geleceği açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak mevcut politikalar, bu mirasın terk edilmesine ve Türkiye’nin otoriter bir düzene daha da yakınlaşmasına yol açacak bir süreci normalleştirmektedir.