40,2605$% 0.13
46,7434€% 0.12
53,9764£% 0.26
4.321,42%0,57
10.219,48%-0,06
4784426฿%1.68037
Ancak, bu süreçte Almanya’ya gelen ilticacıların yaşadığı sorunlar, gerçek ilticacı sorunları da giderek daha fazla dikkat çekmeye başladı. İş bulma zorluklarından barınma sıkıntılarına kadar birçok alanda karşılaştıkları problemler, ilticacıların Almanya’daki hayatlarını ve Alman vatandaşlarını olumsuz etkiliyor.
Barınma ve Konut Sorunu
Almanya’da en büyük sorunlardan biri, ilticacıların mülteci konut sorunu kalıcı bir barınma imkânı bulamaması. Hükümet tarafından geçici olarak yerleştirilen ilticacılar, çoğu zaman kalabalık ve yetersiz olan mülteci kamplarında kalıyorlar. Konut piyasasının daralması ve uygun fiyatlı kiralık dairelerin azlığı, ilticacıların kalıcı bir ev bulmasını oldukça zorlaştırıyor.
Jean-Paul Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinde belirttiği gibi, “İnsan özgür olmaya mahkûmdur.” Ancak bu özgürlük, temel yaşam koşullarından yoksun olduğunda gerçek anlamda var olabilmenin mümkün olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. İlticacıların yaşadığı barınma sorunları, onların varoluşsal anlamda kendilerini gerçekleştirmelerine engel olmaktadır.
İş ve Eğitim İmkânları
İlticacılar, Almanya’da iş bulma konusunda da ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Almanya’nın iş piyasasına entegrasyon sağlamak, özellikle dil engeli ve tanınmayan mesleki yeterlilikler nedeniyle ilticacı iş bulma sorunları ilticacılar için oldukça zor bir süreç. Dil eğitimi ve meslek tanınırlığı konusunda yeterli destek alamayan birçok ilticacı, geçimlerini sağlamakta büyük sıkıntı yaşıyor.
Psikolog Abraham Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” teorisine göre, bireylerin kendini gerçekleştirmesi için temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. İlticacıların iş bulamaması ve ekonomik güvenceden yoksun olmaları, bu hiyerarşinin en alt basamaklarında sıkışıp kalmalarına neden oluyor. Bu da onların toplumda kendilerini geliştirebilecek bir konuma gelebilmelerini engelliyor.
Eğitim alanında da ilticacılar, Almanca dilinde yetersizlik nedeniyle uyum sağlamakta zorlanıyor. Bu durum, özellikle çocukların eğitim hayatına başlamasında ve okullarda başarılı olmalarında engel teşkil ediyor. Bu durum, insan hakları evrensel beyannamesinin 26. maddesinde belirtilen “Herkesin eğitim hakkı vardır” ilkesine de aykırı bir durumu ortaya koyuyor.
Sosyal Uyum ve Ayrımcılık
Almanya’da ilticacıların karşılaştığı bir diğer önemli sorun, toplumsal uyum ve ayrımcılık. Dil, kültürel farklılıklar ve önyargılar nedeniyle ilticacılar, Alman toplumuna uyum sağlamakta zorlanıyorlar. Bu durum, ilticacıların sosyal hayatta izole olmasına ve kendilerini toplumun bir parçası olarak hissedememesine neden oluyor. Ayrıca, bazı bölgelerde ilticacılara yönelik ayrımcı tutumlar ve yabancı düşmanlığı (Asyl düşmanlığı), onların Almanya’daki yaşamlarını daha da zorlaştırıyor.
Sosyolog Émile Durkheim’in “toplumsal bağ” kavramı, bir toplumun üyelerinin birbirine olan bağlılığının güçlenmesiyle sağlanan uyumu vurgular. Ancak, bu bağlar ilticacılara yönelik önyargılar ve ayrımcılıkla zayıfladığında, toplumun genel yapısı da bozulur. İlticacıların toplumda kendilerine bir yer bulamaması, sadece onların değil, tüm toplumun sosyal bütünlüğünü tehlikeye atmaktadır.
Buna keza insan hakları ve onurundan uzak olan ilticacı adı altındaki bazı kişiler de hem iltica edenleri hem de Alman vatandaşlarının geleceğini olumsuz etkiliyor. Bu noktada, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1. maddesinde belirtilen, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” ifadesi hatırlanmalıdır. Bu temel prensip, ilticacıların topluma kabul edilmesinde ve uyum sürecinde bir yol gösterici olmalıdır.
Bu bağlamda, Almanya’da ilticacıların yaşadığı sorunlar Almanya ilticacı sorunları gün geçtikçe artıyor ve çözüm bekliyor. Hükümetin ve sivil toplum kuruluşlarının bu sorunları çözmek için daha etkin politikalar geliştirmesi, ilticacıların Almanya’da daha iyi bir yaşam sürmeleri için büyük önem taşıyor. İlticacıların entegrasyonu ve topluma katılımları konusunda atılacak adımlar, sadece ilticacıların değil, aynı zamanda Alman toplumunun da geleceği için kritik bir rol oynayacaktır.
Özetle, Alman filozof Immanuel Kant’ın “Bir insanın değeri, kendisine veya başkalarına karşı olan tutumuyla ölçülür” sözü, hem ilticacıların hem de Alman toplumunun bu zorlu süreçte birbirlerine karşı daha hoşgörülü ve destekleyici olmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.