40,2605$% 0.13
46,7434€% 0.12
53,9764£% 0.26
4.321,42%0,57
10.219,48%-0,06
4784426฿%1.68037
Türkiye’nin çok katmanlı toplumsal yapısında önemli bir yer tutan Alevi hareketi, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarihsel olarak büyük bir dönüşüm geçirdi. Kırsal bölgelerden kentlere göç eden Alevi topluluğu, bu süreçte kimliğini yeniden inşa etmek zorunda kaldı. Modernleşme ve kentleşmeyle birlikte, Alevi kimliği sadece inançsal bir aidiyet olmaktan çıkıp, daha geniş bir kamusal alanda var olma mücadelesine dönüştü. Bu dönemde, Alevilik kimliği etrafında inşa edilen bu toplumsal hareket, bireysellik ve kolektivite arasındaki gerilimi de derinleştirdi.
Özellikle kentleşme sürecinde yaşanan sosyokültürel değişim, Alevi kimliğini yeniden kurgulama gereksinimini doğurdu. Bu noktada, Alevi toplumu hem hegemonik güçler karşısında bir ötekileştirme süreci yaşadı hem de kendi içinde varoluşsal bir yabancılaşma ile karşı karşıya kaldı. Geleneksel inanç ve pratiklerin korunması bu yeni düzende zorlaşırken, Alevilik farklı ideolojik akımların etkisine girmeye başladı. Bir yandan, Aleviliğin devrimci bir ideolojiye evrildiği, sınıf mücadelesiyle özdeşleştirildiği görülürken, bir yandan da egemen Sünni anlayışın baskılarıyla topluluk, kimliğini koruma mücadelesi verdi. Alevilik geleneksel inanç ve derinliğinden koparak süreç içerisinde ne yazık ki bir kısmı sözde devrimci bakışla özünden ayrılırken, bir kısmı da egemen Sünni anlayışın baskısıyla yine özünden uzaklaşmıştır.
Bu dönüşüm, sadece toplumsal değil, aynı zamanda kültürel ve sembolik şiddetin de bir yansıması olarak ortaya çıktı. Aleviler, bu süreçte hem dışlanmışlık duygusunu derinlemesine yaşadılar hem de kolektif bilinçlerini koruma çabasıyla siyasal alanlarda daha aktif hale geldiler. Böylece, sosyolojik bir gerçeklik olarak Alevi kimliği, direnişin ve siyasallaşmanın odağında yer aldı.
Alevi hareketi, bu süreçte bir yandan kimlik politikaları ekseninde mücadele verirken, diğer yandan da demokratik hak talepleriyle öne çıktı. Ancak bu kimlik inşası sürecinde, “özgün Alevi” kimliği zamanla çözülmeye uğradı ve parçalı bir hale geldi. Bazı gruplar Aleviliği, sınıf mücadelesiyle özdeşleştirip seküler bir ideoloji olarak benimserken, bazı kesimler ise muhafazakâr baskılar altında kimliklerini daha görünmez hale getirmek zorunda kaldılar.
Sonuç olarak, Alevi hareketinin siyasallaşması, hem kimlik mücadelesinin bir parçası olarak varlık gösterdi hem de Aleviliğin modern Türkiye’de toplumsal ve siyasal açıdan yeniden tanımlanmasını sağladı. Topluluk, egemen iktidar yapıları karşısında ötekileştirilmeye devam ederken, bir yandan da kendi içindeki heterojenliğiyle varoluş mücadelesini sürdürmeye devam etti.